%100 Gerçek Ensest Anilarım Bolum: 29 Ozge Yengem

Ben Esra telefonda seni bosaltmami ister misin?
Telefon Numaram: 00237 8000 92 32

Amateur

%100 Gerçek Ensest Anilarım Bolum: 29 Ozge Yengem
Gözlerini benden kaçırdı ve kapının önünden yürüyerek gitti. Özge’nin içinden çıkıp yanına yığılmıştım. Özge bir süre derin nefes alıp vererek yataktan kalktı ve yan tarafta duran peçeteyi alıp lavaboya gitti. İçine akıttığım dölleri temizleyecekti. Bende yataktan kalkıp şortumu giyip çıktım odadan. Aşağıya indiğimde Gülizar yemek masasında kahvaltısını yapıyordu. Yüzüme bakmıyor, konuşmuyordu. Bir çay katıp oturdum masaya. Kahvaltımı yapıyordum telefonum çalıyordu. Üst katta unutmuştum. Özge elinde telefonla merdivenlerden indi;

– Tatlım Zeki aradı seni açamadım.
– Tamam canım ararım onu sonra.

Gülizar gözlerini kaldırıp arada yüzüme bakıyordu. Kahvaltımı yaptım;

– Canım ben dışarıya çıkıyorum görüşürüz akşama.
– Tamam aşkım.

Mutfakta çay katan Özge’nin yanaklarından öpmüştüm. Gülizar kahvaltısını yapmaya devam ediyordu. Dışarıya çıktığımda salakça etrafıma bakınıyordum. Uzaklardan Zeki gözüktü yürüyerek geliyordu. Beni görünce el salladı;

– Aloow hacı gülle günaydın!
– Günaydın Zeki!

Bana doğru koşuyordu. Yanıma iyice yaklaştı;

– Kanka hadi gidiyoruz.
– Nereye?
– Yoruldum amına koyayım. İlayda gidiyor. Yolcu edeceğiz senide alıp gelmemi söylediler.
– Nereye gidiyor?
– Yurt dışına. Amerikaya gidiyor okul için. Vedalaşacağız.
– Yapma be gidiyor demek he.
– He hacı gülle gidiyor, gitmeden kayaydın kıza iyi olurdu da.
– Aramadı ki hiç.
– Neyse hadi atla arabaya geç kalacaz.

Arabaya geçtik, İlayda’nın evine doğru sürmeye başladım.

– Herkes orada mı?
– Ferhat, Mete, Melisa orada. Ailesi var birde.
– Bugün mü gidiyor.
– Aynen hacı gülle, akşam 5’te uçağı var.

İlayda’yı her ne kadar Özge’yi unutmak için kullanmış olsam da, güzel kızdı. Seviyordum kendisini. Özge’nin yerini kimse tutamadı tabii ki. Yolda giderken Zeki ile laflıyorduk.

Zeki;

– İnşallah aynı yerde yaparız askerliği.
– Aman tövbe de amına koyayım.
– Niye lan süper olmaz mı?
– Olmaz Zeki.
– Olur bence hacı gülle. Anılarımızı anlatırız yeni yetmelere.
– Sen anlatırsan kimse inanmaz ki oğlum.
– İşte o yüzden yanımda sizde olun. O zaman inanır hacı gülleler.
– Şans artık Zeki gidelim de bir.

İlayda’nın evinin kapısının önüne geldik. Arabayı durdurdum ve indim. Zeki önden gidip kapıyı çaldı. Melisa açmıştı kapıyı.

Melisa;

– Hoş geldiniz beyler.

Zeki melisa’nın yanağından makas aldı;

– Hoş bulduk şekerim.

Bende arkasından gittim.

– Ne haber Melisa?
– İyidir kuzey
– Sen ne yaptın üniversite işini?
– İstanbul’a yaptım tercihimi.
– He kazandın yani hangi bölüm?
– Hukuk.
– Çok sevindim. Tebrik ederim.
– Sizde askere gidiyormuşsunuz? İçeride İlayda’nın babası askerlik anılarını anlatıp duruyor bizimkilere. Ferhat melankoliğe bağladı.
– Sorma ya hindi gibi düşünüyor o.

Melisa ile yürüyerek bahçeye kadar gelmiş, sohbet etmiştik. İlayda’yı karşımda görünce çok şaşırmıştım. O genç kızlık görüntüsü yoktu üzerinde, hani sikildikçe güzelleşir, olgunlaşır ya kadın. İşte İlayda’da o kadınlık evresine girmiş, olgunlaşmıştı.

İlayda;

– Hoş geldin kuzey.

Bana gelip sarılmıştı. Çok güzel kokuyordu. Ellerimi sırtına attım ve karşılık verdim.

– Hoş bulduk canım gidiyorsun demek.
– Evet. Hadi gel.

Elimden tutup çocukların yanına götürdü beni. İlayda’nın babası beni gördü;

– Heyt be 4. Komando da geldi. Kırkağaç demek.
– Evet, baya kötü diyorlar orası için de.
– Kötü değil de, çok sıkı eğitimi var.

İlayda’nın babası askerlik anılarıyla bayacaktı artık bizi. Neyse ki İlayda gelip kurtardı bizi.

İlayda;

– Bu kadar sohbet yetmez mi baba? Bırak arkadaşlarımla son kez sohbet edeyim.
İlayda benim ve Mete’nin elinden tutup çekti, Zeki hala İlayda’nın babası ile sohbet ediyordu. Ferhat da arkamızdan düşünceli bir şekilde geldi.

İlayda;

– Ne içersiniz?

Ferhat;

– Ben getiririm siz oturun.

Ben;

– Kanka bira alayım ben.

Mete;

– Aynen bende.

Ferhat;

– Tamamdır.

Ben;

– Ne kadar kalacaksın orada? Gelecek misin türkiyeye?
– Tabii ki geleceğim. Özellikle sizin acemilik bittiği zaman tekrar görüşürüz.

Mete;

– Orada ortamın daha güzel olacak kızım, unutma bak sonra bizi.
– Aşk olsun Mete ya unutur muyum hiç sizleri.

Mete’ye sarılmak için hareket ettiğinde kucağıma doğru yatmak zorunda kalmış, o elbisesinin arasından güzel memelerini görüyordum. İlayda’nın annesi yanımıza geldi. Neredeyse ilk kez görüyordum annesini. Yani annesi demeye şahit lazım. Kadın ablası gibi duruyor, çok keskin vücut hatlarına sahipti. Siyah beyaz bir elbisesi vardı üzerinde. Kilolu değil, aksine zayıftı. Omuzları geniş, kolları kalındı. Beli ince, kalçaları çıkıntılıydı. Spor öğretmeniymiş. Salonu varmış. Böyle birisi olması gayet normal aslında.

İlayda’nın annesi;

– Hoş geldiniz gençler.

Hoş beş sohbet ettik, bahçede yemeğimizi yedik, sohbetlerimizi ettik. Artık İlayda’yı uğurlama saati geliyordu. Herkes ayaklanmıştı. Araçlarımıza binip havaalanına doğru gittik. Hep birlikte uğurlayacaktık İlayda’yı. İlayda tüm işlemlerini yaptırmış, eline küçük bir çantasını almış bize bakıyordu. Melisa duygulanmış Zeki ile birlikte ağlıyordu.

Hadi ben aralarına gireli bir sene oldu. Ama bu insanlar onunla en az 4 yıl geçirmişti. Melisa, İlayda’nın 8. Sınıftan beri arkadaşı, aile dostlarıydı ailesi. Ferhat, Mete, Zeki lise döneminden 4 yıllık bir arkadaşlıkları var, her anları birlikte geçiyordu. İlayda bakmakla yetinmedi ve bize doğru koştu. Melisa İlayda’ya koşarak sarıldılar. İlayda’da ağlıyordu. İlayda yanımıza geldi. Önce Zeki sonra Mete, Ferhat ile sarılarak son kez vedalaştı. Yanıma geldi ve göz yaşlarını sildi. Kollarını açtı ve sımsıkı sarılarak;

– Seni unutmayacağım kuzey. Her şey için teşekkür ederim. İrtibatı kopartmayalım olur mu? bol bol konuşuruz.
– Tabi canım merak etme. Şansın bol olsun

İlayda’nın bineceği uçak için anons yapılmıştı;

“Lütfen dikkat! Türk Hava Yolları, TK 2040 Sefer sayılı, İzmir, Los Angeles uçağı 312A Numaralı çıkış numaralı kapısından, yolcu alımına başlamıştır. Yolcuların çıkış kapısından, uçağa gelmeleri rica olunur.”

Bu anons üzerine İlayda bana sarılmayı bırakmış, ellerimden ellerini çekerek arkasına bakarak gidiyordu. Göz yaşlarına boğulmuş, eliyle yüzünü kapatarak koşmaya başladı. Son arayı dönmüş gözden kaybolmuştu artık. Melisa Zeki’ye sarılmış ağlıyor. Ferhat bağdaş kurmuş oturuyor. Mete eliyle sırtımı sıvazlıyordu. İstem dışı gözlerimden ince bir yaş süzüldü. Tüm o yaşadığımız iyi, kötü anılar film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyordu. Ferhat ayaklandı;

– Aa hadi ama abi, kız için sevinmemiz gerekirken, burada oturmuş göz yaşı döküyoruz. Telefon, internet denen bir şey var görüşürüz elbet hadi kalkın silkelenin.

Mete;

– Aynen abi hadi çıkalım.

İlayda’nın babası;

– Gençler geldiğiniz için teşekkür ederim kızımı yalnız bırakmadınız. Biz eve geçiyoruz. Var mı bir istediğiniz.

Mete;

– Teşekkürler, bizde bir kafeye gidip oturacağız.
– Peki görüşmek üzere hoşçakalın.

İlayda’nın babası karısının beline sarıldı ve ayrıldılar havaalanından.

Melisa’nın omzuna kolumu atıp sarıldım. Diğer kolumun altına da Zeki girmişti. Onlara sarılarak çıktık bizde havaalanından. Üstümüzden yeni havalanmış bir uçak geçiyordu. Hepimiz ona bakıp el salladık.

Zeki;

– Of hacı gülleler of. Keşke lise döneminde kalsak, hep bir arada olsaydık yine.

Melisa göz yaşlarını sildi;

– Aman allah korusun Zeki seninle bir dört sene daha çekemem.
– Hişt kız zilli, az daha karım oluyordun onu ne yapacan zilli ye bak ya.

Melisa gidiyor, arkasından Zeki onunla konuşarak arabaya doğru gidiyordu. Ferhat yanıma geldi;

– Vay be. İlayda’da gitti. 2 ay sonra bizde yokuz. Ekip dağıldı amına koyayım.

Mete;

– Nereye dağıldı lan! Askerden sonra yine bir aradayız.

Ben;

– Aynen öyle. Karartmayın enseyi hadi gidip bir şeyler içelim. Melisa! Melisa geliyor musun bizimle?
– Yok şekerim siz takılın, ben taksiye atlayıp eve gideceğim. Hazırlamam gereken birkaç evrak işlerim var.
– Tamam canım görüşürüz. Zeki! Gel lan buraya sen nereye?

Zeki gülerek geri geliyordu;

– Hasta oğlum bu kız bana, yanıyor ya!
– Ulan kız arkasına bakmadan gitti.
– İşte bunlar hep naz güzel kardeşim. Hem sen ne anlarsın ulen. Anca kızları sikmekten anlıyorsun hacı gülle.
– Adama bak ya. Yürü len totoş.

Ensesine tokat atmıştım. Araçlara geçip oturduk, telefonum çalıyor Cennet arıyordu;

– Alo kuzey neredesin?
– Arkadaşlarlayım ne bu telaş?
– Çabuk bize gel, ya eski eşim kapıda, bağırıyor, küfürler ediyor.
– Kızım polisi arasana ben nasıl yetişeyim havaalanındayız!
– Polislik mevzu değil Kuzey yalvarırım çabuk gel.
– Tamam, tamam geliyoruz hemen.

Bitmedi bir aksiyonlu hayatım amına koyayım! Arabadan indim. Ferhat ile Mete’nin aracına gittim.

– Beyler Cennet’in evine gidiyoruz kocası mı ne gelmiş, olaylar karışık hadi basın gidin hemen geliyoruz arkadan.

Ferhat arabaya gazlayıp uçtu gitti. Zeki direksiyondaydı;

– Kaç len kenara.
– Niye lan ben sürecem.
– Oğlum kaçıl Cennet’in başı dertte.
– Tamam amına koyayım gel.

Zeki yan tarafa geçmiş, direksiyona geçip çalıştırdım arabayı. Son gazla çıktık yola. Olabildiğince hızlı gidiyordum Zeki koltuğa yapışmış söyleniyordu;

– Yavaş git amına koyduğum ölmek istemiyorum, askere gideceğim ben daha.
– Sus Zeki sus. Kızın başı dertte diyorum amına koyayım.

Yolda Ferhat’lara yetişmiştim. Arkasından sellektör yaptım ve kornaya yüklenerek geçtim gittim yanlarından. Arkamdan onlarda hızlanmıştı. Trafik olmadığı için rahatça gidiyorduk. Yaklaşık yarım saat sonra Cennet’in evine anca varmıştık. Dışarıda her hangi bir araba göremedim. Evin dış kapısı, eve giren kapılar açıktı. Birkaç pencere kırılmıştı. Acı fren sesiyle, Ferhatlar da geldi yanıma. Ben koşarak eve girdim. Etraf çok dağılmış, sanki içeride savaş çıkmıştı, yerde cam kırıklarının olduğu yerde kanlar vardı. Ellerimi başıma atıp paniklemiştim. Üst kata çıktım, tüm odalara bakıyordum ama Cennet yoktu. Cebimden telefonu çıkarttım. Cennet’i arıyordum. Telefonu evin içinde çalıyordu. Yere düşmüş, koltuğun yanından geliyordu ses. Bağırarak telefonu fırlattım duvara.

Ferhat;

– Nerede abi bu kadın?

Mete;

– Polise gidelim abi. Bizi aşar bu durum.

Zeki;

– Hacı gülle, kağıt buldum. Not bırakmış Cennet.

Koşarak Zeki’nin elinden aldım kağıdı. Kağıtta alel, acele yazılmış, zor okunacak yazılar vardı. Zorda okumuştum. Şunlar yazıyordu;

“Kuzey Urla da ki dağ evine gidiyoruz, merak etme iyiyim. Beni orada arayıp bul lütfen.”

Kağıdı ellerimle buruşturup çocukların yüzüne öfkeyle bakıyordum.

Mete;

– Ne yazıyor?

Ben;

– Urla da nerede dağ evi var amına koyayım?

Zeki;

– Kanka bizim yazlığın oralarda olabilir, biliyorum o tarafları.
– Hadi o zaman gidiyoruz oraya çabuk.

Evden koşarak çıktık, araçlara bindik. Zeki’nin arabasına direksiyona yine ben geçmiştim Zeki yolu tarif ediyordu. Ana yola çıktık son hızla kısa süre ilerlediğimde ileride trafik sıkışmış, yerde dubalar, ileride trafik polisi vardı. Yavaşlamış, yavaş gidiyorduk. Önümden araçlar çekilince sağ tarafta kaza olmuş, kamyonun altında kırmızı bir araba kalmıştı. Ona bakıyordum ama bu araç tanıdık geliyordu. Ferhat telefonla arıyordu;

– Kanka şu kaza yapan araba Cennet’in arabası lan!

Hemen sağa çektim durdum. Yanımıza polisler gelmiş, neden durduğumuzu ilerlememiz gerektiğini söylüyor, bırakmıyordu bizi. Yanımıza Ferhatlar geldi;

– Memur bey şu aracı tanıyoruz, hatta kendisi aradı bizi, başının dertte olduğunu söyledi. İçinden çıkan kişi Cennet isminde bir kadın mıydı?

Memur bizi süzüyordu;

– Siz kimsiniz?
– Ya o muydu değil miydi? Eski öğretmenimiz kendisi.
– Evet Cennet’ti ismi, yanında bir bey daha vardı. Beyefendi alkollü olduğu için kontrolü kaybetmiş, karşıdan gelen kamyonla çarpmışmış.

Ben iyice yıkılmış, yere oturmuş ağlıyordum. Mete dirayetliydi. Memura soru sormaya devam ediyor, benim kulağım uğulduyor zor duyuyordum onları;

– Peki durumları nedir? Yaşıyorlar mı?
– Çok ağır yaralılardı, ambulans ile gittiler, durumları hakkında bir bilgimiz yok şuan.
– Peki hangi hastane?

Ben hüngür, hüngür ağlıyordum. Zeki yanıma geldi kolumdan tutup kaldırdı.

– Hacı gülle kalk.
– Yetişemedim Zeki! Yetiş dedi ama yetişemedim!
– Kalk oğlum napacaksın ışınlanacakmısın kalk hadi gidiyoruz.

Kolumdan tutup yanına bindirdi beni. Ferhat ile konuştu Zeki. Hastanenin ismini öğrenmişti. Direksiyona geçti ve uzaklaştı oradan. Hastaneye doğru gidiyorduk. Benim resmen beynim durmuş, yaşaması için ümit ediyordum. Cennet’i kaybedemezdim. Hele ki kurtar beni kuzey dediği halde kurtaramadım yediremezdim bunu kendime. Hastaneye varmıştık, hemen girişte duran danışmaya koştum.

– Cennet nasıl? Durumu nedir? Yaşıyor mu? konuşsana be kadın? Ne durumda!

Bağırıyordum karşımda duran kadına. Kadın şaşkın gözle bana bakıyor Cennet’in kim olduğunu soruyordu. Zeki bana sarılarak uzaklaştırdı kadının yanından;

– Hacı gülle bir sakin ol lan! Bekle şurada!

Zeki kadının yanına gidip sakince konuşmaya başladı. Ferhatlar da gelmişti yanımıza. Zeki arkasını döndüğünde yüzünden düşen bin parçaydı. Ağzını bıçak açmıyordu. Gelip yanıma oturdu. Yere uzattı bacaklarını ve karşıyı izlemeye başladı. Hepimiz Zeki’nin yanına toplandık.

Ben;

– Zeki ne olmuş? Konuşsana lan söylesene ne olmuş! Konuş lan!

Ferhat;

– Zeki ne oldu oğlum?

Mete;

– Konuşsana abi ne durumda?

Zeki boş gözlerle yüzümüze bakıyordu;

– Abi Cennet, Cennet çok kötü durumda, üç kez kalbi durmuş, şuan hayata döndürmüşler ama hayati tehlikesi devam ediyor, yoğun bakımda. Kocası ölmüş kazada.

Ferhat ile Mete yanıma yığılmıştı. Ben bağıra, çağıra hastaneden çıktım. Etrafı yumrukluyor, sakinleşemiyordum. Zeki olduğu yerde çömelmiş boş gözlerle yerleri inceliyordu. Mete fırlayıp yanıma geldi. Kolumdan tutup çekti, belime sarılarak banka oturttu;

– Paşa sakin ol dur daha ölmedi kadın.
– Oğlum kurtaramadım onu lan! Kurtar beni dedin lan!

Hastanenin kapısında oturduk bekliyorduk. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Kafamı kaldırdığımda Esma sultanı gördüm karşımda. Yanıma gelmiş kafamı tutuyordu.

– Durumu nedir?

Mete anlatıyordu;

– Durumu çok kritik, her an kaybedebiliriz diyorlar, siz nereden duydunuz?
– Televizyonda gördüm şekerim, aracından tanıdım. Kıyamam kuzuma ya korkmayın güçlü kadındır bir şey olmaz Cennet’e kocası?

Ben;

– Öldü o şerefsiz! Neden böyle bir şey yaptı Cennet’e hani boşanmışlardı rahat bırakacaktı?
– Tatlım o adam ruh hastası. Öldüğü iyi olmuş pislik herif.

Esma sultan içeriye gitti tekrar bildi almak için. Zeki içeriden gelmiş, yüzünden düşen bin parçaydı;

– Cennet komada, ne zaman ayılacağı belli değil, komada yatıyor.

Boş gözlerle ona bakıyordum. Saatler böyle geçiyor, esma sultan gidiyordu. Akşam olmuştu. Kimse bir şey yememiş, sigaradan başka bir şey içmemişti. Hava kararmış telefonum çalıyordu. Özge arıyordu;

– Alo aşkım nerelerdesin? Ev satıldı, eşyaları da sattı baban, şuan babanların evindeyiz. Senin odanı hazırladım.
– Tamam canım bugün ben gelmeyeceğim Cennet kaza yaptı, hastanedeyim.
– Ne? Cennet mi? Şu TV de haberlerde gördük o kazamı yoksa?
– Evet o. İçinde cennet vardı.
– Of durumu nasıl?
– Komada yatıyor. Canım kapatıyorum şimdi sonra konuşuruz.
– Tamam aşkım…

Telefonu kapatmış cebime koymuştum. Saatler ilerliyor içeriden hiçbir haber gelmiyordu. Gece 12 olmak üzereydi saat. Çocuklar artık gidecekti, çok ısrar ettiler beklemenin anlamı yok gel birşeyler içelim o zaman diye, ama gelmeyeceğimi hastanede burada bekleyeceğimi söyledim. Ferhat ile Mete gitti. Yanıma Zeki elinde iki bardak çay ile geldi. Sigara uzattı;

– Yak hacı gülle.
– Sen neden gitmedin la?
– Ne yapacağım oğlum evde? Soru sorup durma yak işte amına koyayım!

Uzattığı sigaradan aldım ve yaktım. Gözlerim yanıyor, başım ağrıyordu. Çayımı yudumladım. Zeki ye çevirdim kafamı. Bankta yanıma oturmuş, telefonunda resimlere bakıyordu;

– O resimler ne lan?
– He bunlar mı? Partide çekmiştim hacı gülle, bak!

Yanına yaklaştım çekildiğimiz resimlere bakıyordum;

– Bu tip ne lan? Hangower gibi çoğunu hatırlamıyorum.
– Valla bende hatırlamıyorum. Bak dayının kestaneyi çizdiğim bölüm

Zeki sikini dayının götüne dayamış, gözleri bağlı eliyle işaretler yaparken fotosu vardı;

– Oğlum kim çekti bunları?
– Ben.
– Gözü kapalı selfie mi çektin amına koyayım?
– Özel yetenek kanka. Bak bak buda senin cenneti teknede siktiğin bölüm.

Telefonda Cennet’i görünce yüzüm gülüyordu. Kadın resmen aşkla bakıyormuş yüzüme. Elinden aldım fotoğrafı inceliyor, cennet’in yüzünü okşuyordum.

Zeki;

– Dur dur asıl bomba burada!

Zeki galeriden bir fotoğraf daha çıkarttı. Cennet Özge’ye amını yalatırken ki pozdu bu. 2. Gittiğimiz büyük parti.

– Oğlum her şeyi kayıt etmişsin lan!
– Tabbe lan! Bak bak nasılda zevke gelmiş Özge ahaha

Fotoğraflara bakıyordum Mehmet çarptı gözüme;

– Şu Mehmet mi la?
– Aynen kanka aha bak burda da Cennet Mehmet’i sikiyor dildoyla. Bak burada da dayıyı Özge sikiyor, yanda Cennet’i ben.

Resimlere bakarken ağlamaya başladım. Başımı Zeki’nin omzuna attım;

– Ölmez değil mi lan?
– Hacı gülle, ben bile ölmedim. Cennet hiç ölmez lan korkma. Şuan o rüya görüyordur. Ben çok rüya gördüm. O rüyalar döndürür onu hayata tekrar. Korkma yaşayacak sadece üzüyor bizi şimdilik. Hadi kalk bir çorba içelim.
– Yok be duralım işte.
– Kanka içim kıyıldı. Cennetle bir komada mı yatacan. Kalk hadi güçlü olmamız lazım.

Elimden tutup kaldırdı. Bir çorbacıya gidip çorba içtik, çayımızı söyledik dışaraya çıkıp sigaralarımı yaktık.

Zeki;

– Biliyor musun hacı gülle? Cennet gerçekten aşık sana.
– Ya bir git oğlum o nerden çıktı şimdi.
– Ya valla bak. Duydum oğlum, Esma sultanla konuşuyordu.
– Ne diyordu?
– Kuzey bir başka, kişiliği, duruşu, adamlığı yaşının adamı değil olgun bir kere, hani evlenmez benimle belki ama, hayatımda hep olsun istiyorum. Diyordu.
– Normal oğlum hepimiz seviyoruz Cenneti.
– Sen kadar değil hacı gülle. Neyse hadi yürüyek biraz.

Zeki ile yürümeye başladık. Hava esiyor, üşütmüyordu.

Zeki;

– Cennet’i çok iyi anlıyorum.
– Nasıl?
– Bende zor uyandım oğlum. Birde onunla aynıyız. Bir sevgi, şefkat görünce hemen bağlanıyoruz o insana.
– Ne diyon oğlum?
– Hacı gülle, sen bu kıza ilgi göstermedin mi gösterdin? Şevkat gösterdin.
– E ne var oğlum gösterdiysem sizde gösterdiniz. Yeri geldi siktiniz.
– Ya o ayrı. Demek istediğim bu kızın ailesi olmamış ki, böyle sevgi, şefkat, sahiplenme görmemiş. O yüzden seni ayrı tuttu hep.
– Senle ne alakası var bunun Zeki?
– Sende aynısın benim için kardo, diğer çocuklarla dört yılım geçti, sen ilk günden beri yakın davrandın bana, harbiden iyi bir adamsın sadece manyaklık var. Psikolojin bozuk, ayarın yok amına koyayım!
– Bana diyene bak senin psikolojin çok mu yerinde lan?
– Siktir et hacı gülle, akıllı insanları kim sevdi ki?
– Öyle moruk. Hadi hastaneye bakalım bir.

Sigaralarımızı tekrar yaktık ve hastaneye gittik, hiçbir haber yok, komada yatmaya devam ediyordu.

– Sıkıldım Zeki. Her şeyden sıkıldım. Bıktım lan artık.
– Bende kanka.
– Oğlum annem babamı aldattı lan. Medikalde iş bulmuş, adama kendini elletip duruyordu.
– Ciddi misin lan sen?
– Aynen. Yüzüne söyledim, konuşma benimle dedi tokat attı birde.
– Siktir et oğlum, askerden gelelim de, zaten görmeyeceğiz hiç birinin yüzünü.

Bankta uyuyakalmıştık. Zeki ile kafa kafaya vermiş, uyuyorduk. Sabah güneşinin yüzüme vurmasıyla içim ısınmıştı. Donmuşum resmen. Titreyerek uyandım. Zeki’nin kafası omzuma düşmüş, uyuyordu hala. Dürttüm;

– Zeki! Zeki! Uyan amına koyayım rahatlığa bak puştta ki.
– Ne var amına koyayım ya uyutmadın bir. Kıpır, kıpır.
– Ulan yatağında bu kadar rahat uyumazsın. Kalk len. Hastaneye giriyorum ben.
– Tamam git geliyom.

Banka uzandı, uyumaya devam ediyordu. Hastanenin kapısından girdim. Doktoruyla görüşmek istediğimi söyledim. Odasına girdim.

Bugün içerisinde birkaç doktorun daha göreceğini söyledi. Komadan çıkmadığını, uzun bir süre komada kalacağını, uyanmasını beklediklerini söyledi. Bu sürecin zorlu geçeceğini söylüyordu. Ben tamamen yıkılmıştım artık. Aylarca, belki de yıllarca güzelim kadın, hastanede koma da yatacaktı. Kimsesi de yoktu ki. Ben askere gidecektim. Kim bakacak? Kollayacaktı onu? Zeki de yoktu, doğru ya Merve ve Nur vardı? Hemen telefonuma sarıldım ve Nur’u aradım. Olayları anlattım. Hastaneye geldiler, benim olmadığım zamanlarda gözüm arkada kalmayacaktı. İkisi de Cennet’i çok seviyorlar. İçim bir nebze rahat etmişti.

Günler böyle, böyle geçiyordu. Artık babamla aynı evde Özge ile birlikte yaşıyorduk. Daha evlilikten vazgeçtiğimizden haberleri bile yok, sürekli pişmanlık duyuyordu düğünü ertelediği için. Biz hala anlatmadık düğünün olmayacağını. Askerlik günüm gelene kadar, her gün aralıksız hastaneye gittim. Saatlerce bekledim kapısında. Cennet uyanmıyordu. Tüm bu olaylar karşısında Gülizar ile yakınlaşmıyor, aklıma bile getirmiyordum onu. Özge ile olan seks hayatımız duraklamıştı. Tek tük, geceleri ufak kaçamaklar yapıyorduk o kadar. Annemle aram aynı evde yaşadığımız halde, normal konuşmalar dışına çıkmıyordu. Hala soğuk davranıyordum ona ve babamı aldattığından babamın daha haberi yoktu.

Artık büyük gün geliyor, askere gitmeme son bir haftam kalmıştı. Bizim eve Aysel yengemler, Cevat dede, Güllü nene sürekli gelip gidiyordu. Şu geçen zamanda sadece ve sadece Özge ile ufak kaçamaklar dışında gözüm hiçbir şey görmüyordu. Göremezdi. Aklım sürekli Cennette idi. Hala uyanmamış, komada yatıyordu. Bahçede oturmuş sohbet ediyorduk. Kapımızın önünde acı fren sesi duyuldu. Kaza olduğunu sanmıştık, kapımızın zili art arda çalıyor, alacaklı gibi kapıya vuruluyordu. Koşarak kapıya gittim. Mete karşımdaydı. Soluk soluğa kalmış, ağlıyordu. Yanında kimse yoktu;

– Kanka ne oldu? Bu halin ne?

Mete hüngür hüngür ağlıyordu. Kapının önüne yığıldı kaldı. Bahçede oturan babam, Aysel yengemler, cevat dede herkes kapıya gelmiş bakıyordu Mete’ye. Kolundan tutup içeriye çektim. Ayağa kalkmaya hali yok, konuşamıyordu.

– Kanka ne oldu lan söyle dur ağlama iki dakika söyle ne oldu?

Mete ağlayarak yüzüme baktı;

– Kanka Ferhat öldü!

Donmuş kalmış, elimde, ayağımda can gitmişti. Evdeki herkes büyük bir şok içindeydi. Boş gözlerle Mete’nin ağlamasını izliyordum. Mete kafasını omzuma dayadı, küçük bir çocuk gibi ağlıyordu. Nefes alamıyordum. Canımdan bir parça kopup gitmişti sanki. Ferhaat! Diye bağırarak kapının önüne attım kendimi. Nefes alamıyordum. Gömleğimi yırtıp attım kenara. Babam koştu yanıma geldi. Yere çömelmiş;

– Ferhat kardeşim yok ölemez askere gidecektik ferhat ölmedim de kardeşim ferhaat!

Ortalığı yırtıyordum. Güllü nenem ağlıyor, Özge ağzı açık kalmış gözlerinden yaş süzülüyordu. Mete’nin yanına koştum. Kolundan tutup sarsmaya başladım;

– Nasıl öldü lan! Askere gideceğiz oğlum nasıl öldü! Daha Cennet iyileşmedi o nasıl ölür oğlum ölmedi de lan!
– Öldü lan işte öldü! Motorla geziye çıkmış, baya hız yapmış, araba ya çarpmış. Uçmuş adam motordan, motor paramparça.

Mete zor konuşuyor, ağlamaktan kendini alamıyordu. Elimle ağzımı kapatıp hüngür hüngür ağlamaya devam ettim. İnanasım gelmiyordu Ferhat’ın motor kazasında öldüğüne.

– Mete kardeşimi göreceğim götür beni! Mete kalk kes ağlamayı kardeşime götür Mete!

Mete ağlayarak ayağa kalktı. Babam omzundan tutup sarıldı Mete’ye. Hastanenin adını sordu. Veysel abi ile babam götürecekti bizi. Bu halde araç kullanmamızı istemiyordu. Evdekiler gelmedi. Veysel abi ile babam Mete’nin arabasına atladık. Yola düştük. Yol boyunca ağlıyor, düşündükçe kahır oluyordum.

Başımızdan şu 2 ayda bela eksik olmadı resmen. Komada yatan Cennet. Askere gitmeye 1 hafta kala Vefat eden, canım gibi sevdiğim bir arkadaşım Ferhat. Kime üzüleceğimi artık şaşırmış, duygu patlaması yaşıyordum. Ağlamayı bıraktım ve derin bir nefes aldım.

– Zeki nerede?
– Hastanede, göstermiyorlar Ferhat’ı morga aldılar. Yırtıyordu kendini görmek için.

Hastaneye gittiğimizde ailesi ve o motorcu gruptan birkaç arkadaşı oradaydı. Ailesi perişan olmuş Morg kapısının önünde cenazeyi almak için bekliyorlardı. Morgun kapısına gittim ve ferhat’ı göreceğimi söyledim. İzin vermiyorlar, göstermiyorlardı. Zeki morg kapısına çömelmiş, hüngür hüngür ağlıyordu. Morg görevlisinin yakasından tutup içeriye soktum Mete ile Zeki arkamdan geldi. İçeride 2 adet görevli vardı. Morgun kapısını kapattı Mete. Adamın yakasından tuttum. Diğer adam bize doğru hareket etti. Zeki durması için eliyle işaret etti;

– Nere ulan kardeşim! Hangi morgda! Göster lan! Son kez göreceğim kardeşimi aç lan dolabı!

Babam ve Veysel abi morgun kapısına vuruyor, kuzey bir delilik yapma diye bağırıyordu. Morg görevlisi o sinirimden korkmuş olmalı. Yakasından tutup ittirdim ve şaşkın gözlerle dolabı açtı. Sedye gibi demiri çekti önüne. Uzunca bir çanta gibi birşeyin fermuarını açtı. Ferhat çok kötü durumdaydı. Gözlerim büyümüş, ferhat’ı izliyordum Morg görevlisi fermuarı tekrar kapatıp dolaba yerleştirmek için hareket etti. Elini tuttum ve izin vermedim;

– Çıkart onu buradan!

Morg görevlisi yüzüme baktı;

– Yapma kardeş.

Morgun kapısından babam ve Ferhatın aileside gelmiş, içerideydi. Annesinin ağlama seslerini duyuyordum.

Morg görevlisi tekrar fermuarı kapatıp, dolaba koymak için hareket etti ve ben yine kolundan tutup izin vermedim;

– Çıkart onu buradan dedim sana.

Babam;

– Kuzey…

Morg görevlisi;

– Ama yapma böyle.
– Hayır çıkart çıkart. Çıkart onu buradan.

Zeki kolumdan tutup çekiyordu;

– Kuzey…
– Dokunma.
– Kuzey gel gidelim.
– Lan nereye gidelim. Nereye gidelim lan! Nereye gidelim lan!… bir dakika ya bir dakika… nereye gidelim? Onu burada bırakıp nereye gidelim? Çıkart onu buradan. Çıkartın onu buradan. Ferhat’ı burada bırakıp nereye gidelim lan! Oğlum burası soğuk lan! Lan burası soğuk! Çıkartın lan! Oğlum ne yapıyorsun lan orada! Bir dakika ya baba!

Babam;

– Hadi oğlum hadi…
– Çıkartın onu yalvarırım. Ferhat! Ferhaat! Kardeşim gitti…

Babam kolumdan tutup Veysel abi ile birlikte dışarıya çıkarttı beni. Cenazeyi almak için ailesi bekliyordu. Babası işlemleri yaptırmış, babam bir şeye ihtiyacınız var mı? Diye soruyor, gerekli kalan işlemlere Veysel abi ile yardımcı oluyorlar, Ferhat’ın babası sadece imza atmak için hastaneye gidiyordu.

O gün Ferhat’ı ellerimizle toprağa koyduk. Mezarının başında akşama kadar Zeki ve Mete ile bekledik. Artık ağlamıyordum. Göz yaşlarım akmıyor, kurumuştu. Mezarda Merve ve Nur Ferhat’ı tanıyan herkes vardı ama gitmişlerdi. Ailesi bile gitmişti. Mete ayağa kalktı ve kolumdan tutup kaldırdı beni. Zeki’yi de oturduğu yerden kaldırdı. Başımız önümüze eğmiş gidiyorduk. Sahile gidip oturduk. Eski anılarımızı, Ferhat ile olan anlarımızı anlatıyorduk. Zeki elinde bir dolu içkiyle oturdu yanımıza. Sahile ayaklarımızı uzatmış oturuyorduk. Hepimize bir bira açtı, eline bir bira daha aldı ve yanına koydu;

– Ferhat hacı gülle, al buda senin için.

Kendine bir bira açtı ve yanımıza oturdu. Orada boş duran biraya bakıyorduk sadece. Saat gece 11 suları olmuştu ve telefonum çaldı. Alan kodlu numaraydı merak edip açtım;

– Efendim?
– Merhaba iyi geceler Kuzey bey ile mi görüşüyorum?
– Evet benim.
– ***** hastanesinden arıyorum Cennet hanım…

29. BÖLÜM SONU

DEVAM EDECEK…

LÜTFEN DEĞERLİ YORUMLARINIZI ESİRGEMEYİNİZ!..

Ben Esra telefonda seni bosaltmami ister misin?
Telefon Numaram: 00237 8000 92 32